İçeriğe geç

İkili Oynamanın, Tarihi Harcamanın ve Kalemi Kirletmenin Portresi Yüksel Baysal

İkili Oynamanın, Tarihi Harcamanın ve Kalemi Kirletmenin Portresi Yüksel Baysal

Türkiye’de gazeteciliğin neden bu hâle geldiğini merak edenler için özel bir araştırmaya gerek yok. Bazen tek bir isim, tek bir kalem, tek bir yazı her şeyi anlatmaya yeter. Yüksel Baysal tam olarak böyle bir örnek.

Yıllardır aynı şeyi yapıyor:
Kendini övüyor, geçmişini parlatıyor, bugünün güç odaklarına yaslanıyor. Dün savunduklarını bugün inkâr ediyor, dün eleştirdiklerine bugün güzellemeler diziyor. Bunu da “tecrübe”, “denge”, “olgunluk” gibi kavramların arkasına saklıyor.

Oysa ortada denge falan yok.
Ortada çıkar hesabı var.

——————————————————-

Yüksel Bey’in haberinin içinden Kemal Kılıçdaroğlu’nun destekçilerine ettiği hakaretin ekran alıntısıdır. 👇👇👇👇

————————————————-

Ne Şiş Yansın, Ne Kebap: Bursa Siyasetinde Orta Oyunu

Son yazılarından biri, Osmangazi Belediye Başkanı Erkan Aydın ile Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Bozbey arasında bir sosyal medya paylaşımı üzerinden yaşanan gerilimi konu alıyor. Normal şartlarda bir gazeteci bu tip bir siyasi gerilimde şunlardan birini yapar:

– Taraflardan birini eleştirir,
– Olayın arka planını sorgular,
– Net bir siyasi tutum ortaya koyar.

Yüksel Baysal ne yapıyor?

Her iki tarafı da üzmeyecek bir dil, her iki tarafa da açık kapı bırakan cümleler, herkesin kendini haklı hissedebileceği muğlak bir anlatım…

Çünkü mesele gerçeği yazmak değil.
Mesele, herkesle iyi geçinmek.

Bir bakıyorsunuz Erkan Aydın’a anlayış,
bir bakıyorsunuz Bozbey’e empati.

Bu gazetecilik değil;
bu, “yarın kimin kapısını çalarım” hesabıdır.

Asıl Kırılma Noktası: Deniz Gezmiş’i Harcamak

Ancak Yüksel Baysal’ı eleştirinin merkezine koyan asıl mesele, siyasi dengecilik değil; tarihi ve ideolojiyi hoyratça kullanmasıdır.

“Günümüzün Deniz Gezmiş’i Ekrem İmamoğlu’dur” başlığı, basit bir benzetme değildir. Bu başlık, solun hafızasına yapılmış bilinçli bir saldırıdır.

Deniz Gezmiş kimdir?

– Emperyalizme karşı mücadele etmiş,
– Devletin tüm baskı aygıtlarına rağmen geri adım atmamış,
– Hiçbir makam, mevki, rant hesabı olmadan idam sehpasına yürümüş bir devrimcidir.

Deniz Gezmiş’in mücadelesi kişisel ikbal için değil, ideolojik bir hattın bedelidir.

Ekrem İmamoğlu ise bugün;
suç örgütü kurmak,
ihaleye fesat karıştırmak,
rüşvet ve irtikap,
devletin güvenliğine ilişkin bilgilerin yurtdışına sızdırılması gibi son derece ağır iddialarla anılan, yargı süreçlerinin merkezinde bir siyasetçidir.

Bu iki ismi aynı cümlede geçirmek,
aynı ahlaki düzlemde sunmak,
aynı mücadele hattının parçası gibi göstermek…

Bu, sadece kötü niyet değil;
bu, bilinçli bir çarpıtmadır.

Solun Değerleri PR Malzemesi Değildir

Baysal’ın yaptığı şey şudur:
Solun tarihsel figürlerini, bugünün siyasi PR operasyonlarına meze etmek.

Deniz Gezmiş’i bir “mağduriyet sembolü”ne indirgemek,
onu her yargılanan siyasetçiyle eşitlemek,
solun tüm ideolojik omurgasını boşaltmaktır.

Bu nedenle tepki sadece CHP içinden değil, geniş bir sol çevreden gelmiştir. Çünkü burada mesele İmamoğlu’nu sevmek ya da sevmemek değildir. Mesele, tarihin ucuzlatılmasıdır.

Gazetecilik mi, Biat Kalemşörlüğü mü?

Bugün çok sayıda gazeteci, akademisyen, siyasetçi ve okur şunu açıkça söylüyor:
Yüksel Baysal gazeteciliğini kaybetmiştir.

Kalem;
hakikat için değil,
güç ilişkileri için,
davetler, köşeler, bağlantılar için oynatılıyorsa…

O kalem artık gazetecilik yapmaz.
O kalem biat üretir.

Ve şunu net söylemek gerekir:
İki yüzlülüğün, denge maskesi takmış çıkarcılığın, tarih istismarının adı gazetecilik değildir.

Bu meslek;
yalakalıkla değil,
cesaretle yapılır.

Yüksel Baysal’ın sorunu de tam olarak budur:
Cesareti çoktan tüketmiş olması.

Kategori:Genel
Webixmo tarafından geliştirilmiştir.